23 Eylül 2014 Salı

Olduğu gibi

Bozcaada için yazacağım bir yazı vardı.
Yapıp bozup yapıp bozup en sonunda sildim attım.
Hevesim kaçtı çünkü.
Soğudu yani, kutuda unutulan pizza dilimi gibi. Matlaştı.

En iyisi gidip görmek. Başkasından dinlemeyin. Kafanızda da kurmayın.
Gidin görün, en iyisi.
İnsanların kendileri de, bulunmaktan keyif aldığı yerleri de anlattıkları gibi olmuyor, ben eminim.
Benim sevdiğimi sen sevmezsin şimdi, senin bayıldığını da bir diğeri falan.
Birisi bir şeyi anlattığında; övdüğünde, hele ki üstü kapalı övdüğünde ki bu tecrübeyle sabit,
İlla ki bir toz alınmışlık oluyor. Kuruyan otları bi temizlemişlik. Bi oda spreyi sıkmışlık. Gördüğü ve göstermek istediği taraftan anlatıyor nihayetinde. Tarafsızlık diye bir şey olmaz, nasıl olsun. Bu kelimenin kendisi zaten bir tarafken.

Böyle herhangi bir konuda kafamda şekillenmelere yol açan herkes ama istisnasız herkes sonunda kendi bildiğimi okusaymışım daha iyi olurmuş'a dönüşüyor.
Şuranın kahvaltısı harika, şu kız/erkek öyle boş değil'ler falan.
Değil, değil. Hiç biri öyle değil. Değilmiş yani. Gidip görünce anlıyorsunuz.
Sonra burası bir ada işte, o da bir insan sonuçta. Oluyor.
Vasat.

Kendi fikriniz olsun. Kendi gelincik şerbetinizi için. Kendi dizinizi yaralayın kekik tarlalarında. Selfie peşindekilerle dalganızı geçin. 
Ve kendi isminizi verin o yeldeğirmenlerinden birine. 

Cervantes'i düşünün. Don Quichotte olun. Ve İlhan İrem'in naifliğiyle uçuyorum durmadan ben pilotmuyummm diye mırıldanın.

Gidenlerine nereye gitsem diye sorduğum, şuraya git bence denilen, peki merak ettim dediğim ve o yerin kapısına gelince merak etmekten vazgeçip yandaki yerin masasına oturduğum bozcaada.
İstanbul güruhu olarak şöyle bi gidip geldiğimiz, adım attıkça tanıdığa rastladığım bozcaada. 
Yazık ki sadece maddi kaygıların üzerine oturtulmuş bu sistem nedeniyle, gelecek senelerde hızla betonlaşacak olan bozcaada.


Şimdi bin yıl geçmiş gibi olan o birkaç günden aklımda kalan soğuk su, kırık bir telefon ve limonlu nescafeli iki top dondurma yalnızca.

Ah bir de sokağımızdaki, hiç yanımdan ayrılmayan o siyah güzel gözlü köpekçik..




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder