30 Ağustos 2014 Cumartesi

Güllerin

Ve tasavvufi aşkı benim için tek bir şarkı anlatır..

Alır, götürür.

Sanki ayçiçeği tarlalarında koşturur.

Gökyüzüne baktırır.

İlahi aşkı hissettirir.

Güllerin içinden, canım.

Cumartesi


Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

Şems-i Tebrizi 
"Maddeye olan bağlılıktan kendini kurtar da hür ol, ne zamana kadar altının gümüşün esiri olacaksın?
Rızıklar denizini bir testiye dökecek olsan; ne kadarını alır?
Ancak bir günlük kısmet, bir günlük su.
Dünyayı çok sevenlerin göz testileri hiç dolmaz, sedef de kanaat edici olmayınca içi inciyle dolmaz.
Halbuki ilahi aşk yüzünden, nefsaniyetten egosundan kurtulan benlik elbisesi yırtılan kimse hırstan ayıptan kötülüklerden de tamamıyle temizlenir.."

"Ben de bütün beşeri kirliliklerden kurtulup beni yaradana ve yaşatana yakın olayım diye, kendimi onda bulsaydım.. 
Kamil bir insan olarak ney gibi aşkın söylenmesi gereken tün sırlarını söylerdim.
Fakat kendi dilinden anlayanlardan, kendi dilini konuşanlardan uzak düşen kimse;
Dilsiz olur. Susar.."

"Şunu iyi bilin ki kainatta var olan her şey sevgilinin tecellisinden ibarettir, onun yarattıklarıdır.
Onun kudretini göstermektedir.
Aslında aşık bir perdedir. Var olan, diri olan ancak sevgilidir.
Aşık var gibi görünen bir yok'tur.
Bu hakikati sezemeyen, ilahi aşka meyli olmayan kimse kanatsız bir kuş gibidir..
Sevgilimin nuru beni aydınlatmasa, bana yol göstermese ben nereden geldiğimi nereye gideceğimi, nasıl anlayabilirim..
Aşk bu gerçeğin açığa vurulmasını ister. Fakat can aynası gammaz olmasın da ne yapsın..
Gerçeği nasıl göstersin?"

Hz. Mevlana - Mesnevi-i Şerif


Uçuşan

Hava güze döndü, yazın cesedi ölü bir fil gibi hala aramızda duruyor olsa da..


Rüzgar sanki tüm yaprakları sökmek istiyormuş gibi hızla esiyor bu sabah. Sanki sinirini alamamış, sanki ağaçları sökebilse rahatlayacakmış gibi..

İçimde serinliğin getirdiği bir dinginlik, içimde veda etmenin burukluğu..


" kalbim, koskoca bir yaz bitti, kalbim.."
Turgut Uyar


Neler geçip gitti yazla birlikte, neler eridi yaza karıştı hayatımda ve neler sapsarı bir yaz oldu kaldı..

Kıvırcık bakır saçlarımı nasıl uçuşturdum yine.. İçimden kelimeler yükseldi tuttum. Bunlar klasik.. Ellerim daha çok kirlendi. Gözlerim uzaklara baktı. Susmak istedim, konuştum. İnsan anlaşılmak istediğinden emin olamasa da susamıyor bazen. Sadece kırılınca, bi de çok kızmışsa susabiliyor.. Ki bu da susabilmek değil konuşmamak oluyor aslında.

Ve bir de rüzgarı dinlerken.. Dinlerken; duymak için susmak. 
Nasıl kıymetli..

Çaylarda yüzen limon dilimlerini izliyorum da.. karışırken kaşığın o tatlı şıngırtısı falan.. Şeker nasıl da eriyip gidiyor.. Anlayamazsınız. Tamam sulandırmayalım. İçimde birbirini başka yöne çeken o minik çocuklar; biri erime şeker dur lütfen, diğeri eri bitsin artık. Söyleyeceklerim kafamda hızla değişiyor; daha şeker erirken peşpeşe farklı yönlere gittiler bile. 

Sevgili günlük.

Dün bi söz duydum. Çok sevdim.
"Hatalarım, stilimdir."

Her şeyimi olduğu gibi; hatalarımı da oldukları gibi seviyorum.
Her ne kadar hiç bir şeyi beğenmiyorsun merve diye sürekli dırdır etseler de; neyi beğendiğimi gayet iyi biliyorum ve o beğenilerime de hatalarımla sahip oldum. 

Siz canınızı sıkmayın, 
Cancanlarım. 


28 Ağustos 2014 Perşembe

Couleur

“From the moment I held the box of colours in my hands, I knew this was my life. I threw myself into it like a beast that plunges towards the thing it loves.” ―



 Henri Matisse


Olacak olan

Kaskatı olmuş bir kader inancını kabullenemedim hiç bir zaman.
Bir şeylerin bizim elimizde olamadığı fikri içime batıyor. Çaresizlik hissi boğucu.
Ne yapalım kader demek de bir o kadar rahatlatıcı.

Bu konuyu çok araştırdım. Allah gerçekten de sadece kendi çizdiği yolu yürümemize mi izin veriyor yoksa bazı şeyler gerçekten bizim elimizde olabilir mi? Ya da tümüyle mi bize ait? Her şey seçimlerimiz mi?

Söyleyebileceğim şu ki evet bir kader var. Ama çoğumuzun anladığı ya da işine geldiği, anlamak istediği gibi bir kader değil. 

İnsan doğmadan önce hayatının önemli adımları ona veriliyor. Muş. Bu kazalarla yola çıkıyoruz. Örneğin kazanacağınız belirli miktardaki para. Siz ister bir memuriyette çalışın isterseniz de dolandırıcılık yapın. Yollar sizin. İyi ya da kötü. Fakat miktar başından belli. Siz kazanırken olacağınız insanı belirliyorsunuz, yazgınız da miktarın adını. Adam öldüreceğiniz yazılı; savaşta kahraman olmak ya da suçsuz masumları öldürüp katil olmaksa sizde. 

Elbette bu kadarla kalmıyor ama en olası en hafif anlatabileceğim şekli böyle. 

Örnekler çoğaltılabilir.

Kaza ve kader. Anlamaya çalışırken sığda kalmak ya da derine dalmak size kalmış. Ya da anlamaya yaklaşmamak. Ne de olsa kimimiz sadece işine geldiği şekilde kalmaktan yana. Neyin neden olduğu, neye dönüştüğü, nereden ne olduğu vs.. 

Soru sormak bazıları için angarya. 
Yaşadığından da haberi yok; içimi karartıyor. 

Kukla gibi olmadığımızı bilmek güzel. Kuklaysak neden buradayız? İmtihan nasıl olabilir o şekilde gibi sorular topaklaşarak çığa dönüşebilir. 

Dönüşmesin. 

Her şey bir sebepten ve her şey yerli yerinde.

-Kader ve yazgı niyeti olanın önünü açar; niyeti olmayan veya çaba göstermeyeni de yerlerde sürükler..-

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Yatılı


Annem de babam da eğitim hayatlarının belli kısımlarını yatılı okuyarak geçirmişler. 

Babam zorla, annemse istekle.

Yatılı okumak.. Akşam ders bitsin de eve gidip en sevdiğim çizgifilmi izleyeyim dememeyi, diyememeyi düşündürüyor bana. 

Böyle yalnız, sanki hep hüzünlü..

Neden burada yatıyorum ki bir odam yok mu benim!? Demekten beter.

Okulun camlarından dışarı bakan minik bir çocuğu düşünüyorum. Onu alıp evine götürmek geçiyor aklımdan. Belki gözleri yaşlı, hemen silmek istiyorum. Dayanamam sarılırım zaten. Bana sarılıp ağlasın, ağlasın ve yatışsın hemen ardından.

Pamuk şeker sever misin sevgili boncuk göz? 

Annem de babam da bu yüzden mi ağlamıyorlar hiç acaba diye düşünüyorum? Duygularını gizlemeyi öğrenmiş olabilirler mi o yıllarında? Eli de yansa nazlanmayan bir annem var mesela.. Öğretmenlere nazlanamıyor musun? Muydun?

Ailesinden ayrı kalmak minik bir çocuk için kolay olmamalı.. Olamaz yaa nasıl olsunn!?? Ve bu durumun eğitim hayatına da çok olumlu katkıları olamaz gibi.. Hele de kardeşlerin varsa ve onların evde olduğunu biliyorsan.. Gerçi dayılarım yatılı okumuş ama amcalarım değil. 

Ama bunları sorduğumda verilen cevaplar kafamda yarattıklarım gibi gelmiyor, beklentilerime hiç uymuyor. Kimse şikayet etmiyor. Yemek falan da seçmiyor. Hatta yüzlerde minik tebessüm. Kanıksanmış bir yara izi gibi. Hani bi anının acısını hatırlarken gülümsersin.. Arkadaşlara, paylaşımlara, çoğunlukla hareket etmelere getiriliyor konu ve daha da uzamıyor. 

Bana kalırsa bu, o çocukların alışmak zorunda hissetmiş oldukları, alışma duygusuyla boğuştukları ve sonrasında da kabullendikleri bir durum. 

Ne durum ama!? 

Her yönüyle sapsarı ve sulu. Parlak bir limon kadar da ekşi. 

17 Ağustos 2014 Pazar

Kalabalık

Bugün hava nasıl elektrikli. Fırtına kopuyor Ağustosun ortasında. Kocaman yağmur damlaları patır patır cama vuruyor.
Enn sevdiğim.
Bir dakika en sevdiğim mi dedim? 
Benim bu en sevdiğimlerim dönem dönem değişiyor da biraz..

Nasıl anlatsam ki..
Mesela,
Yağmuru, fırtınayı ve bu tür havaları çok seviyorum. 
Gök gürültüsünü daha çok. Bayılırım hatta. Mesela bu hiç değişmez.
Ancak
Ilık bahar havalarını sevdiğim ve yağmura gıcık olduğum dönemler de çok.
Kışı hiç sevmem mesela ve karı da çoğunlukla. 
Ve buna rağmen kar yağmasını izlemeyi özlerim zaman zaman. Uludağı hiç sevmezken sabah kalkıp gitsek mi acaba diyebilirim pat diye..
Ve zaman zaman kışı çok sever gibi olurken bir yandan da kasvetli ve bayık bulurum.
Tüm bunların yanında,
Yaza bayılırım ve yaz gelince serinliği özlerim.

Sanki bir mevsimin gelmesini istemek, bunu beklemek mevsimin kendisinden daha heyecanlı. Gibi..

Nasıl anlatılır; sanki olmasını beklemek olmasından daha güzel ama bir yanım da öyle sabırsız ki beklemeyi sevmiyor. 


Bugün böyle, yarın öyle seviyorum. 
Üstelik bugün gerçekten böyle, yarınsa gerçekten öyle hissettiğim için.
Kendime bu konuda yalan söyleyemem ki..
Hiç bir şeyi düzenli olarak sevememek kendi içinde bir dengede mi oturuyor bunu da bilmiyorum. Ama hepsi ben'im işte.. 
Kararsız falan da değilim. Uzun uzun düşünmem, bir seçim yapar geçerim. Sadece bir parça değişime açık mı kalıyor demeliyiz acaba?
Sanırım ben her şeyi 'bazen' seviyorum.
Sevmediklerimi de sevmeye çalışıyorum. En azından deniyorum.
Çok sevdiklerimiyse bir anda hiç sevmeyebiliyorum. 
Hem grisi yok hem siyah ya da beyaz da değil.

"Hayatı bir bütün olarak görüyorum ve yine de birbirine uymayan."


14 Ağustos 2014 Perşembe

Bahar

Sevgili günlük,

Bugün şans eseri sabahın köründe Asmalı Konak'ı izledim.
Bugüne kadar ki ennn sevdiğim dizi. Bilirsin.
Hem de ilk bölümüydü. Tam yemelik. 

Lisedeydim, dün gibi. 
Akademiye girme isteğiyle, herkes dershaneye ben atölyeye.
Onlar test çözer ben sanat tarihi okurdum dilediğim gibi.
Seramik okuyacaktım böyle çamurlar içinde.
Eller, tırnaklar kararmış, kalem lekeleri içinde.
Sesim de hafif çatlaktı. 

Bu ayrıntılar gelecek paragraf içindi.

Saçlarımdan mı resim yaptığımdan mı tepki veriş şeklimden mi sadece sesimden mi yoksa bambaşka bir şeyden mi bilmiyorum ama insanların beni Nurgül Yeşilçay'a; daha doğrusu Bahar'a benzettiği bir dönemdi. 
Benzettikleri, o karakterdi. 

Ay mervveee ne kadar bahara benziyorsun. Bahar aşağı bahar yukarı. 

Aklıma geldikçe hala gülümserim. Aslında benzemediğim bir kadına benzetiliyor oluşuma ve içten içe bu duruma nasıl mutlu oluşuma.

Zaman. 



13 Ağustos 2014 Çarşamba

Takık

İnsanlar gözümün içine bakarak da yalan söyleyebilir.

Onlar için bir sıkıntı yoksa inanın benim için de yok.

Zira ben inanırım. Güvenirim çünkü. İyiliğe inananlardanım. İyi insana. İnsanlığa falan filan.

Boş mu konuşuyorum? Öyle düşünüyorsanız kesinlikle boş konuşuyorum. Doluysa eğer ümit var demektir.

Kandırıldığımı düşünmem. Bu fiil edilgense de anlamı edilgen değil işteş aslında.

Zarar. Lı. Sız. Bu kime göre neye göre hangi kalıba göre ölçülebilir ki? 

Gücünü mü deniyorsun? 

Kesinlikle denemelisin. 

Kendini kandırarak, gökyüzüne bile yürüyebilirsin. İniş için herhangi bir merdiven yok. Ama sen istersen bunu da görebilirsin.

Bekleme yapmayalım.

Pepe

Kalbim çok kırıldığında hep böyle, 
hep aynısı oluyor.
Sadece susmak istiyorum.
Uzun uzun. Susmak.
Güneş batarken o bankta oturup kayığın suyla oynarkenki sesini dinlemek..
Gözlerimi kapatmak,
Ve kapatsam da gökyüzünün hala orda olduğunu bilmek..

 

Demek ki

"Serüvene koşmak için
Trenler bekliyorsan,
Güneşini yakalayıp gözüne yerleştirmek için
Beyaz yelkenlerin gelip seni almalarını bekliyorsan,
Yarına inanmak için
Gün batımına,
İyi kalpli görünmek için
Zayıflığa,
Ve güçlü görünmek için öfkeye ihtiyacın varsa,
Demek ki hiç bir şey anlamadın”

Bertolt Brecht

11 Ağustos 2014 Pazartesi

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Hayat

Kelimelik diye bi oyuna sardım bu ara. Scrabbleın türkçesi. 
40 yılda bir bişeyi sevdim ya artık dadanan sapık mı istersin elinde sözlükle oynayan insanlar mı.

Sapığı boşver de; ama şu sözlük. 

Bir tek bana mı garip geliyor oyunlarda hile yapmak!? Tamam karşıkarşıya değiliz. Tamam ne yaptığınızı görme ihtimalim dahi yok. Ya ama hile yaptığını sen biliyorsun. 
Buna rağmen, kendine rağmen nasıl yapıyorsun!?

Tuhaf. Yani bence gerçekten inanılmaz tuhaf.

Bunu söyledim diye bi bozulmalar falan. Hataları insanların yüzüne vurmayı sevmiyorum. Ama bu hata da değil ki.

İnsanın böyle durumlarda, bana kendinle gel diyesi geliyor. Sözlüğü falan bırakıp gel. Sinsiliklerden süzülerek gel. 

Yani insan illa her şekilde kazanmak zorunda değil ya kabullen bunu bir kere. Kazanmak için her yol mübah falan da değil.
Vur(ma) kır(ma) parçala(ma).
Yapma ya işte. Hayatı bu şekilde çirkinleştirme. Hep kendine yontma.
İş arkadaşlarını hayattan soğutma. Diğerlerinin hakkını yeme. Haldır haldır koşup o taksiye diğer kapıdan saldırma. Ne dilinle ne de elinle, hayatın kalbini kırıp akışı bu şekilde yorma. 

Diyorum ki kimsenin görmediğini sandığın o sözlüğü bi kapat artık. Kendine güven.

Şartların eşitliği bu tür hinliklerle bozulunca dudaklarını büzüp kaşlarını çatan küçük bir kız çocuğundan farkım kalmıyor olabilir. Ya ama ciddi ciddi üzülüyorum. Elimde değil. 

İnadına üstüne gidenlerden değilim.

Küsüyorum, küsünce de oynamıyorum işte. 

8 Ağustos 2014 Cuma

Operating system not found

"Her" filmini sonunda ancak bu hafta izleyebildim.
Buruk ama bir o kadar da şirindi.


Sonlara doğru bir yerde kadın adama diyor ki:

Ki ortada bir kadın yok adam için; ki bu durumda kadın için de bir adam yok ortada. Çünkü başka boyutlarda başka oluşumlarda olmak, yokluğu da yanında getiriyor doğal olarak. 

Var olan yokluk. Sincap'a aşık olmak. Gibi bir şey.

Ama bir o kadar da varlar. Yanılsamada kaybolmak kadar varlar.

Adam kadının zihninde; ki ortada bir zihin de yok. İnsan olmak nasıl bir şey? 

Kadın adamın mantık kırılganlığında; ki ortada bir mantık da yok. İnsan olmamak nasıl bir şey?


İşte sonlara doğru bir yerde kadın (ya da sadece kadın sesi demeliyim) adama diyor ki:

"Düşündüm de birlikte çekilmiş hiç fotoğrafımız yok."

Teknik olarak bu zaten mümkün değil. Fakat yanıtlar tüm filmi özetliyor bana kalırsa.

"-Yok ama fotoğraflarımın içinde seni görebiliyorum.
+İçindeyim zaten."

"Geçmiş kendimize anlatıp durduğumuz hikayelerden ibaret.."

Not: kumsalda bir fotoğraf melodisi var. Song on the beach. An'ı anlatmayı başarmış. bir de Moon Song var. Karen O. tüm filmi anlatmayı başarmış. tavsiye ederim. 

5 Ağustos 2014 Salı

İsyan

"Son zamanlarda hızlı değişiyor gibiyim ve bu da dengemi bozuyor. Öte yandan hiç birimiz bir dakika önce olduğumuz kişi değiliz ve öyle olmaya da çalışmamalıyız. Bunu izah etmesi zor. "

"Son zamanlarda her zamankinden daha hızlı değişiyor gibiyim ve bu da dengede olmamı sağlıyor. Öte yandan hiç birimiz bir dakika sonra olacağımızı sandığımız kişi olarak kalmıyoruz ve öyle olmayı da bekleyemeyiz. Bunu izah etmesi zor değil ancak sen hissedemiyorsan, anlaman olanaksız."


Sky Mky

Empty your pockets
You'll need more space 
Bury the trinkets
They'll go to waste
My eyes swell to the size of the sun
Follow the flames
Watching me run to the sun 
Skyscrapers save us as when we scrape the skies
Running high
Oh yes stand tall
Watch us when we scrape the skies
Don't let me fall now
Hear the thunder
Rattle my bones
I feel haunted
I feel at home
I can't compare
The feel in the air
The demons are blown
Out of my head.