14 Eylül 2016 Çarşamba

Aşk

Bugün zeki müren dinleye dinleye karşılıksız aşka düşsem de dert deryasında yüzsem kıvamına geldim sonunda. 


Şaka şaka sevgilimi kızdırmayalım. ;)


Ama yani arkadaş,

O nasıl içli şarkılar, o nasıl içi yanmışlık. Kavrulmuşluk, köze dönmek ve üzeri yani.


Düşünürken araştırırken bu durumun içlerinde bir yerlerinde bir şeyler öğrendim, eh pek tabii sizinle de paylaşmak istedim. 


İnsanın asla sahip olamayacağı bir kişiyi/nesneyi tutkuyla sevmesi; geçmişteki depresif ya da çok kaygılı annenin normal haline özlemiymiş aslında. 


Efendimm, 


Kayıp obje imiş bu özlediği anlamlandırdamadığı hissettiği yoksunluğunun adı da. Annenin yani, kayıp, çünkü aslında.. var olmasına var da duygusal açıdan tam olarak yok. 


Anne önemli. Çünkü çocuk ömrünün kalanında diyor ki: anne senin sevgin ulaşılmazlık demek ve anne senin sevgine ihtiyacım var. O zaman annemin sevgisini ulaşılmazlıklarda hissedebilirim ya da bunu sanarım.


Yani onu terkeden ya da reddeden kişiye takıntılı bir biçimde aşk duymak aslında erişilemez/kayıp anneye olan özlem girdabında kişinin aylarca/yıllarca yüzmesinden başka bir şey değilmiş. 


Bu durumda kişi kendini kendi takıntılı aşkında boğulmuş bir kurbana dönüştürürken sadakati daha da artıyor. Reddedildikçe ya da aldatıldıkça kayıp objeye duyulan bağ da derinleşiyor


Kemal Sayar bu konuda "kronik sadakatsizlik ve obsesif aşk, erken bağlanma bozuklukları temeline dayanan, özünde, kemikleşmiş deruni boşluğu yaşamaktan kaçınmak için kullanılan defansif manevralardır. Bu tip obsesyonlarda afişe edilen tutku, çocukluk döneminin kayıp annesine duyulan bilinçdışı bir özlem ve bu kaybı kabullenmedeki yetersizlik tarafından tetiklenmektedir: kayıp objeyi kompulsif, gereğinden fazla bir arayış." 

..


"Kişi objeye karşı tiryakilik yaratan bir özlem içindedir ve obje psikolojik olarak kişiyi tüketir. Bu sapkınlık, ihanet ve daimi kovalama serüvenine hem kurban hem de aldatan iştirak eder, her biri diğerini doyumsuz bir şekilde harcar, psikolojik boşluğa karşı dehşetli bir mücadele içerisinde güç ve kontrol için rekabet ederler." diyor.



Yaşanan bu durumların insanı bambaşka biri olmaya itmesi..


Bambaşka biri olacakken bak ne oldun? Der gibi..

Kavuşamadıkça kavuşamayan Zeki Müren sayesinde tasavvufla ilgisi olduğunu sandığım şeyin aslında bilimin net açıklamalarıyla kaplı olduğunu öğrendim. 


Pis bi tutkalın eline bulaşması gibi..

Sarhoşken dövme yaptırmak gibi..

Ama yine de çok tatlı değil mi yaa:))


Aşk. <3


2 Eylül 2016 Cuma

Sarsılırken

Sanırım en kötüsü artık umrunuzda olmayan "o an" oluyor.
Ya da en iyisi mi demeliyim? Bilemiyorum..
Bir şeylerden hatta belki kendi düşündüklerinizden yani kendinizden dahi vazgeçtiğiniz o an.

Hani böyle bazen çok zorladığınız, sıkıştırdığınız, ille de öyle olsun dediğiniz ve ardından tüm yorgunluğunuzla kendinizi kanepeye attığınız o an gibi bir bırakışla ipin ucunu bıraktığınız o an..

Bırakın tabi yaa..
Gülümseyin hemen ardından.. 
Şimdiye kadar bir yere çıkmadıysa o yol; dönün işte en bi keyifle.. Çıkmazı zorlamayın.. Çıkarına yürüyün.. Sağlıkla koşun, mutlulukla uçun, kalpler dökülsün bastığınız yerlere, tertemiz enerjiler taşsın bedeninizden..

Siz,
Sizi bulun. Onu duyun, dinleyin, yatırın dizlerinize de bir güzel ninni söyleyin, saçlarını okşarken gözlerine bakın, bakın ki söyleyemediği şeyler kaldıysa onlar da dökülsün gözlerinden..

Çünkü inanın kimse ama hiç kimse sizden değerli değil..

Ne o gece gündüz uğraştığınız proje, ne çözülsün diye çabaladığınız ama bir türlü çözülmeyen sorunlar ne o ne bu ne şu.. 

Bugüne kadar açılmadıysa bırakın tıkalı kalsın o lavabo.. Belki de düzelmek istemiyordur.. Ama işte o istemiyor diye siz niye kalacaksınız ki orada?

Hadi kalkın şimdi, toparlanın da gidelim. Yıpranmaktan vazgeçip yolumuza gidelim.. 
Gidelim ki gerçekten olmamız gereken yerlere geç kalmayalım..

Kalmayalım artık..

26 Temmuz 2016 Salı

Affet

"Affetmek

Kırılmadan eğilmektir.. affetmek acıların yükünü, acıların yükü altında güçlü olarak eğilmektir.. kırılmadan.. ama affetmek çok çabuk yaralardan iyileşmektir.. yaralardan ve acılardan kurtulma gücüdür.

Yaşam haksızlıklarla doludur.. ama yaşamın acımasızlıklarına karşı affedici ol..

**

ve kendini affet.. bugüne kadar pişmanlık duyduğun tüm yaptıklarından dolayı kendini affet.. ve yapmak isteyip de yapamadıklarından dolayı kendini affet.. bugüne kadar yapamadıklarından dolayı kendini affet..

ve.. tam kendin olmak için kendini affet..tüm pişmanlıklardan dolayı kendini affet..

kendi içine yaptığın her

adımda kendini affet..

kendi kendini affettikçe ruhunu temizleyeceksin..

ruhunu temiz pırıl, taze sularla yıkamaya başlıyorsun.. etrafında iyileştirici ışığın parıldadığını göreceksin.. etrafında kutsal bir ışık parıldamaya başlayacak..

kendini affettikçe.. başka insanları affetme gücün ortaya çıkmaya başlayacak.. kendinden utanç duymadığın zaman.. kendini affetmeye başlamışsın demektir.. kendini affetmek kendini sevmektir..

kendini olduğun gibi kabul ettiğin zaman..

ruhun temizleniyor..

o ruhun.. temizlendikçe..

başkalarında o insanları affetme gücünü buluyorsun..

benim sesimi duydukça.. içindeki acıları attıkça.. kendi kendini affetme duygunu

ortaya çıkarıyorsun..

bugüne kadar başına gelen şeylerin o kadar kötü olmadığını görüyorsun..

mutsuz olmaya, acı çekmeye, ihanete uğramaya hakkın olduğunu öğreniyorsun..

kızma hakkın olduğunu öğreniyorsun..

başkaları sana haksızlık yaptığı zaman.. kızma hakkın olduğunu öğreniyorsun..

duyguları anlama, söyleme hakkın var..

duygularını gömersen..

kızgınlıklarını, gücenmişliklerini, bedenin altına itmeye kalkarsan.. bil ki bir gün patlarlar.. aynı bir yanardağın patlaması gibi patlarlar.. bir yanardağ gibi.. kızgın lavları fırlatırlar..

bir tüpün patlaması gibi.. sıkışmış gazın patlaması gibi.. patlarlar..

**

seni incitenlerle yüzleş.. acı verenlerle yüzleş.. söyle onlara ne kadar kötü hissettiğini.. sadece.. burada, hayalinde söylemen yeterli.. sözle bütün yaptıkları kötülükleri..

affetmek onları sevmek değildir.. onların yaptıklarını unutmak değildir.. bütün sınırlarını koruyabilirsin.. ilişkilerini istediğin gibi ayarlayabilirsin..

adalet her zaman istediğini gibi olmaz.. tanrının adaleti de senin istediğin gibi olmaz.. ama affetmek adaletinde ötesindendir.. çünkü tek bir sonucu vardır.. senin iyileşmendir..

**

bazen insanlar seni incitirler.. bazen sana acı verirler.. neden biliyor musun.. çünkü onlarda büyüyorlardır.. öğreniyorlardır.. onların yetersizliklerini affet.. onların insan oldukları için

affet.. onlar tanrının yarattığı insan olduğu için affet..

affetmeyi reddetmek kendine acı vermeye devam etmektir.. kendini kurban olmaya devam etmektir..

**

affetmedikçe kafese kapanmış bir kurbansın ve bir kurban olarak kalacaksın.. kurbanlık bir koyun olarak kalacaksın..

**

kurbanlığı ret et.. ve affeden bir kişi haline dönmeyi iste..

**

affetmeye nasıl karşı koyduğunu düşün.. içindeki canavarları nasıl korumaya çalıştığını düşün.. bunları içinde tutmak için nasıl enerji harcadığını düşün.. bu enerjiyle hayatı bambaşka bir gözle görebilirsin.. bu kızgınlıklarını korumak için harcadığın enerjiyi

mutluluğun için kullan..

**

affet gücü eline al.. kendi kontrolünü eline al.. kurban kalmak için harcadığın enerjiyi kendi kontrolünü eklinde tutmaya harca..

**

affetmek en imkansız durumlarda bile mümkündür.. en acı durumlarda bile mümkündür.. asla ve asla affedilmeye mümkün olmayan için mümkündür.. affetmek seni yaradanın iyiliklerine saygı duymaktır.. seni yaratanın içine yerleştirdiği o özü hissetmektir..

**

seni yaratanı içinde hissetmek istiyorsan affedeceksin..

dünyaya o ilk geldiğin anı hissetmek istiyorsan affedeceksin.. tanrıyla bütünleştiğin ana ulaşmak istiyorsan affedeceksin..

**

affetmek gerçek bir reçetedir..

**

kötülüklerden duyduğun acıları geçirecek

tek ilaç affetmektir..

**

tıkanmışlıkları kaldırmak istiyorsan affetmekten başka hiçbir çare yoktur.

bu bir seçim..

affediyorum ve iyileşiyorum..

sağlıklı yaşamak için bir seçim..

o vahşetin içinden.. o kinlerin içinden, bulacağın bir seçim.. o güzel yolu bulabilmek için yapabileceğin tek şey affetmek..

**

büyüklerini affetmekte zorlanırsan.. anne baban gibi..

zorlanırsan..

hatırla onlar da aynı senin gibi yetiştiler.. onlar da aynı kendi anne babalarından aynı senin çektiğin eziyetleri çektiler.. onlar nasıl öğrendilerse.. ne yaşadılarsa.. sana onu aktardılar..

onlarda birer kurban.. onlarda birer kurban.

Onlar belki sürekli kurban..

Acıyı unutmak zorunda değilsin.. acıları unutmadan affedebilirsin.. unutma ama

acıtmasın.. acıyı hatırla.. acının kendisi değil.. olayı hatırla ama acıyı değil.. ve hatırla ve affet.. acıları sil.. kendi içinde oluşan acıları affet..

**

affetmeye başladığın zaman içinde iyileşmede başlayacak.. yolu akması gereken yöne çevireceksin.. affederek o nehri yoluna sokacaksın.. affederek o yarayı mikroplardan temizleyeceksin.. yaralar temizlenince kendiliğinden iyileşme başlar.. iyileşme enerjisini serbest bırakacaksın..

acısız ilişki yoktur..

her ilişkinin içindeki sevgiyi görebilmen için affetmen lazım.. hiçbir saldırı affedilemez değildir..

aklını kullan.. içindeki bilgeliği hisset..

içindeki affetme gücünü hisset..

affedilmek istediğin zamanları hatırla.. kendin için istediğini başka insanlara ver..

önce küçük şeyler bul affedecek.. böyle affetmeye alışmaya başla.. basit basit affettikçe.. zamanla büyük sorunları da affetmeye başlayacaksın..

affetmek öğrenmektir.. öğrendikçe affedersin.. affetikçe öğrenirsin.. aynı olayı

, aynı kişiyi tekrar tekrar affedebilirsin..

affetmek başta gereksiz bir şey gibi gelebilir.. ama affettikçe, içindeki olumlu değişikliği gördükçe.. daha çok affedeceksin..

hiç kimse sana kendini daha kötü hissetmene neden olamaz..

kurban olmayı seçme hakkında var..

özgür olmayı seçme hakkında var..,kendi duygularını içine tıkma hakkında var..

seçim senin.. tık ya da bırak..

o kini nefreti tuttukça.. başkaları değiştiremezsin.. sadece sadece ve seni değiştirir.. ama sadece hastalıklara doğru götürerek değiştirir..

affedemem değdin zaman.. sor kendine.. affetmiyeceğim mi demek istiyorsun..

kalbine dön.. kalbinin sesini duy..

içinin sesini.. içinin gücünü duy.. affedemem mi? Affetmiyeceğim mi?

Affetmek cesarettir.. affetmek büyüklüktür.. affetmek kararlılıktır..

Kaz içini derinlere doğru.. ara.. o gücü bulacaksın.. aradığın gücü bulacaksın..

Affetiğin zaman kalbini iyiliklere açacaksın.. affettiğin zaman bugünün yabancıları yarının dostları olacak..

Affettiğin zaman o huzuru bulacaksın..

Acılar.. kırgınlıklar.. senin yaşama arzunu oraya gömüyorlar..

İçine baktıkça sadece kötülükleri görüyorsun..

İçindeki huzurun ortaya çıkmasını istiyorsan.. affedeceksin..

Kendi seçimini yapacaksın.. başka insanların sesini dinlemeyeceksin.. düşünmeden evet demeden yargılamadan.. kurbanın onlar olduğunu bilerek affedeceksin.. kendini kurbanlıktan kurtaracaksın..

Birisi seni affetmezse de bunun cevabı onu affetmemek değildir.. seni affetmediği içinde onu affedeceksin.. eğer sen onu affetmezsen seni bağlamasını kabul etmiş olursun..



AFFET VE HUZURA KAVUŞ.

Affetmek istediğin insanı düşün.. o insanın etrafını tanrının ışığı sarıyor… ve sende aynı ışığın içine doğru yürüyorsun.. ve birlikte o

tansırını varlığını hissediyorsun..

Hiçbir özür bulamazsanda affet.. hiçbir neden bulamazsanda affedeceksin..

Affını kendine saklarsan..

Yanlışların kendiliğinden doğru olmasını beklersen..

Kendini ebediyen kafese tıkmış oluyorsun..

Onu beklersen, özrü beklersen..

Kendini ömür boyu hapse mi mahkum ediyorsun.. onlar seni oraya tıktılar ama çıkarmak senin elinde..

Affetmek başkalarının yaptığını sana yapmak değildir.

Hayatta kendine vereceğin en iyi hediyedir..

Kendini affetmek kendine verilecek en iyi hediyedir..

Kendine mükemmelliğin hediyesini ver..

Hisset hayatın ne kadar kolay olacağını..

Hisset geçmişinden kurtulmayı.."

Alıntıdır 

20 Mayıs 2016 Cuma

Miskinlikte buldular


Miskinlikte buldular, 
Kimde erlik var ise. 
Merdivenden ittiler, 
Yüksekten bakar ise.

Gönül yüksekte gezer, 
Daima yoldan azar, 
Dış yüzüne o sızar, 
İçinde ne var ise. 

Ak sakallı pir hoca,
Hiç bilmez ki hal nice? 
Emek vermesin hacca, 
Bir gönül yıkar ise.

Sağır işitmez sözü, 
Gece sanar gündüzü. 
Kördür münkirin gözü, 
Âlem münevver ise 

Gönül Calabın tahtı, 
Calap gönüle baktı. 
İki cihan bedbahtı, 
Kim gönül yıkar ise.

Az söz erin yüküdür,
Çok söz hayvan yüküdür.
Biline bu söz yeter,
Sende gevher var ise.

Sen sana ne sanırsan, 
Ayrugada onu san. 
Dört kitabın manası, 
Budur eğer var ise. 

Bildik gelenler geçmiş, 
Konanlar geri göçmüş. 
Aşk şarabından içmiş, 
Kim mana duyar ise. 

Yunus yoldan azmasın, 
Yüksek yerde durmasın. 
Sinle sırat görmesin, 
Sevdiği didar ise. 

Yunus Emre

Aşk

Hayatım boyunca aşkın yakıcı zehirleyen acı bi duygu olduğunu düşündüm.
Sanki insan aşık olunca bir tuhaf hastalığın pençesine düşüyordu ve bu tuhaf hastalık kendi zamanını doldurmadıkça da çıkmıyordu vücuttan.
O geçene kadar tek yapılması gereken öylece beklemekti geçmesini. Zira insan çırpındıkça batıyor, debelendikçe de zedelenebiliyordu.

Üstelik kendi bile olamıyordu. Kendi olsa yapmayacağı şeyleri yaptığına göre; bu, insanın kendini kendinden de alan bi hastalıktı.

Yaşla mı ilgisi vardı? Yoksa bağışıklığın düşük olduğu bi ana mı denk gelmesi yetiyordu? Bilemiyorum.
Ama aşkın rahatsız edicilikle çok ilgisi vardı.
Üstelik gerçek olmayışı aşka inanmayışımı da içinde barındırıyordu. Sevgi ne kadar gerçekse; aşk o kadar yalandı.
Benim için aşk, aşkın kelime anlamına yüklediğimiz o kıymetten çok uzak. Ve işte hatta bir o kadar da ters.

Evet tutku, evet kalbin deli gibi atması, evet karşımızdakine yüklediğimiz o binlerce anlam ve evet dokunursam yanıcam hissi.. Tüm bu yanılsamalar, birer yanılsama olarak gerçek.
Aslındaysa hepsi sadece birer hastalık belirtisinden ibaret.

Bizim anladığımız anlamda tek bir gerçek aşk var aslında.

Bu da öylesine yoğun öylesine deli bir şey ki; insan önce kendinde bu yüksek enerjiyle ne yapacağını bilemiyor ve bunu hemen bir ötekine atfetmek istiyor. 'Nesneleştirmek' kalpten gelen bir ihtiyaca dönüşüyor. 
Karşılıksız ve karşılık gelse bile o enerji seviyesine erişemeyecek bir karşılık ancak. 

İnsan bununla başa çıkamıyor. 

Öyle bir an geliyor ki gözü hiç bir şey görmüyor, 
sadece o,
aşk.

Aşkın kendisine duyulan o his, aşık olunandan da yoğun. Bu devrede ise aşık olunanı değerli sanırken aslında değer yine aşkın kendisine olan çekilişimizden kaynaklanıyor. 

O kalbimizin eriyişi, 
sanki kavuşsak bu kadar sevemeyiz; 
çünkü gerçekten sevemeyiz, çünkü kavuşursak aşk olmaz. 
Çünkü nesneleştirdiğimiz o kavuşamayışımız aslında, 

İşte bu nedenledir ki kavuşamayacağımıza bildiğimize aşık oluruz. 

Aşık olunan önemsiz, aşık olunan zengin, fakir, genç, yaşlı, evli, bekar, güzel, çirkin hatta belki karakteri normalde asla sevmeyeceğimiz bir şekilde şekillenmiş.. Olsun..  Aşık olunan ne olursa olsun gözümüzde yüceleşir, devleşir, kocaman bir balon gibi şiştikçe şişer..

Bu denli aşk içindeyken kavuşanlar; kavuştuklarında en çok aşkın bitmesine üzülür. Bu kaçınılmaz gerçeklikle başetmek zor çünkü aşık olunan bulutların üstünden yer yüzüne indiğinde, onun da kendimiz gibi bir 'insan' olduğunu gördüğümüzde; kalplerimiz bunu kabullenmek istemez. 

O heyecan dolu bekleyiş bitmiştir artık; sevgiye de dönüşememişse aradaki bağ, nefret dahil tüm duygular silinir. 

Aşk bu muydu gerçekten?
Bu muydu yani?

Ama onca zaman onca plan onca mesai.. Ne oldu?

Allah'tan insana gelen cezbenin çarpıtılmış halidir aşk. 
Bu yüksek enerjideki yoğun cezbeyi bir öteki'ne aktarmaya çalışan insan, tıpkı sirkteki o tuhaf aynalara bakan bi insanın gördükleri gibi gerçeklikten uzaktır. 

Gerçek aşk yalnızca 'ona'dır. İnsan bunu diğer insana akıtmaya çalıştıkça görüntü bulanıklaşır, kayar, uzar ya da genişler. Sonuç olarak da kendinden de uzaklaşır. Bir deli hastalığa kapılmış gibi yapmayacağı şeyleri yapar ya da yapabileceklerini yapmaz. Yakıcı aşkla yanar durur.

Yanmadığımdan değil,
Yakmadığımdan hiç değil,
Yanmak istemiyorum diye sızlandığım da oldu
Ama en sonunda anladım ki tüm kalbimde "sen" varsın.
Tek aşk, sadece sensin.
Her şey aşktan yaratıldı,
Aşk'ı bulalım diye..

Vesselam..

"Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim,
Aşkın ile avunurum,
Bana seni gerek seni..

..

Sofilere sohbet gerek,
Ahilere ahret gerek,
Mecnunlara Leyla gerek,
Bana seni gerek seni.."

Yunus Emre


15 Nisan 2016 Cuma

Hayat

Hayat nedir diye sorsan bana sevgili okur, sana sürekli onun basit bir şey olduğunu anlatmaya çalışır dururdum. 
Derdim ki sevdiklerin yanındaysa sağlıklılarsa şu klişe cümle olan çiçeği böceği sevmekten çok şey anlıyorsan hayat tamamdı işte.
Şartlar ne olursa olsun olması gerektiği andı benim için, olgunlaşmasını beklemek değil koptuysa daldan zaten olgunlaşmış demekti.
Gidip yaşayacaktım işte sakin el emeğiyle geçinilebilen bir yerde. Toprakla oynayıp tavuklara dokunacaktım. Sessizlik diye bir şey varsa gidip orada duyacaktım. Mevki ve primleri hep geride bırakıp. Stres ve koşmak yoktu orda ve akşamları hava kararmaya başlarken ay kocaman görünürdü. Gece olunca yıldızlar sadece ışıldamaz bazen de fısıldardı yıllarca öncesinin sözcükleriyle. 
Bir çiftlik vardı ya hep hani sanki o yakınlarında ırmak gibi bir şey akan ve suyun kokusu gelirdi hani etrafında dolanırken..
Orda insanın neye ihtiyacı olsundu sevgili okur? 
Mutluluk hayalim için ne çok şey istemişim değil mi.. Dünyayı önümde istemişim resmen.. Evde açık kalan playlistte chopin çalıyormuş mesela ve piyanodan hem de.. Üstelik vakit nisan ortasında bir akşam diye o şiirin dizeleri geçiyormuş tam da o anda aklımdan.. Sanki bir bahçe varmış ve çimleri hep yeşilmiş ve en önemlisi sevgili okur insan kendisini özlemiyormuş orada. İnsan kendisiyleymiş çünkü, sarmaş dolaş ve en gerçek haliyle mutluymuş. Küçük bi odada seramiklerim kuruyormuş, boyalarım ne güzelmiş değil mi..
Ah sevgili okur.. Amerikada ünlü bi derginin genel yayın yönetmeni olmayı isteseydim eğer; biliyorum ki bu hayalim yürüyerek ulaşılabilir bir mutluluk hayaliydi.
Oysa o bir yerlerde yitip gitsin istenen basit ve yalın anlar belki de tarifi hiç olmayan ve artık sıradan olamayacak kadar uzak kabul edilen bir yerde bekliyor..

İnsanın kavuşulabilir hayalleri yoksa belki de zaten kavuştuğu içindir. Zamanın bir yerinde tüm kalbiyle orda olduğu içindir.
Ya da belki artık kabullenmesi gerektiği için..

31 Mart 2016 Perşembe

Sarmal

Hayatımın en zor senesi bu değil şüphesiz,
Sadece biraz karışık. Hepsi bu.

Biliyor musun sevgili okur, aslında hayatı en çok bu zamanlarında seviyorum.
Düşmemek için sıkı sıkı tutunurken, bir yandan da milyon metre yükseklikten mutlulukla süzülür gibi kendimi bırakışımı..

İçimin kanat çırpışını, 
Ve kalbimin usul usul atışını.

Sanki yürüdüğüm yolu bilir gibiyim ve aslında hiç de gitmedim.

Büyüttüğüm o küçücük şeyler aslında hiç yok.
Sessizliği dinlediğim o ikindi vakitleri gözlerimi kapattığım da anlıyorum bunu. Sanki anılar minik minik hortumlar gibi etrafımda dönerken, bahar ılık ılık kokarken, alıştığım büyüdüğüm yere artık ait değilken,
Anlıyorum bunu..

Karşıma çıkan insanlar, gidenler, hep kalacak olanlar, evet herkes bir şey öğretiyor, iyi ki yapıyorlar bunu derken hoplayıp zıplıyorum yine, içimde şu büyümeyen çocuk, gücünü odasından alıyormuş olan minik bir kız, aslında herkes her şeysiz yapabiliyormuşu anlamaya çalışan ufaklık, ah merve, her şeyden eğlenecek bir şey yaratıyorsun..

Galiba en çok kendinle mutlusun çünkü.
Bi de kendine sarılabilsen, kokun nasıl tatlıymış bilebilsen..

Kendimize sarılabilsek gerçekten değil mi?
Ne güzel olurdu..

27 Mart 2016 Pazar

Ar

İnsan her şeyden önce bazı ilişkileri sürdürmeye utanır sevgili okur,
Ama bazı insanlarda o dahi yok.

Söyleyeceklerim bu kadar.

22 Mart 2016 Salı

Kalbimi dinle

İnsanların bu kadar kötü olabileceğine sevgili okur, artık alışmam gerekiyor bence. 
Aksi halde bu saflığım başıma bela olacak bak söylemiştin dersiniz.
Ben her seferinde nasıl böyle olabilir ki bi insan diyebiliyorsam
Ve o insan denilenler bu denli yoldan çıkmış olabiliyorsa demek ki ben bir yerlerde ya bi yanlış ya da bi eksik yapıyorum. 

En başta insana insan olduğu için güveniyorum ve ardından ben insanım ve kimsenin de gözünün yaşına bakmam bu yüzden diye bir çığlık duyuyorum.

Dünya yoz sevgili okur, dünya saçma.
Ve benim gibi çabalamak yerine al sen oyna, ben bu oyunu bırakırım o zamancılar için fazla girift.
Kadının en büyük düşmanı kadın derlerdi
Ve ben
İnanmazdım,
Yani başına gelmeyince, başına gelmez sanıyorsun ya
İşte hah tam da o.
 
Kalbinde hiç bir zaman büyümemiş bir kız çocuğu için bu tuhaf bizans oyunlarını anlamak zor, hatta olanaksız. Sadece tuhaf bir şekilde, izahı olmayan hatta tuhaftan da öte bir şekilde hissedebiliyorsun olan biteni. Bu nasıl oluyor ben de anlamıyorum ama inan hissedebiliyorsun. 
Belki tüm sesleri susturup kalbini duyarak oluyor bu belki de kalbini temiz tutarak, inan bilmiyorum. 
Sadece oluyor.

Çocuk kalbim düşünmek de hissetmek de istemiyor,
Sevgilimin omzuna yaslanıp güven içinde uyumak istiyor.
Hepsi bu. 

Sevgilim,
Benim canım. ❤️


20 Mart 2016 Pazar

Ben deme

İnsanları gerçekten tanımak için onları biraz şımartın. Egolarını okşayın.
Hemen dökülürler.

İnsan içindeki cehennemi kibrederek kusarmış çünkü.

Ben de böyleyim bazen. Kendimi görüp utanıyorum, biri biraz fazla sevsin, okşasın nefsimi, hemen şımarıyorum.  

Ben yazdım, ben çizdim, ben pişirdim, ben ben benn derken buluyorum kendimi, ardından benim'ler geliyor ki işte asıl acınası halim..


'Ben deme ey nefsim
Benlik çukuruna düşüp
Dünya göçünün içinde eriyip gidersin..

Nefs dediğin güvenilmez bir hilekardır.

Ben deme, yunusum, ben deme,
Benliğidir insanın başına bela olan,
Dipsiz bir kör kuyudur benliği insanın içinde.. 

Kiminin mevki, kiminin evlat..
Şeytan insanı en çok istedikleriyle çağırır.'

Tapduk Emre



15 Mart 2016 Salı

İrin

Zor zamanlardan geçiyoruz. 
Ona buna kızmamız hep bu yüzden.

Trafikte kornaya basmadan ilerleyememiz, kocamıza anlamıyorsun deyişimiz, hocaya takışımız, çocuğa tahammülsüzlüğümüz, kasiyere işini öğretişimiz, asansördeki kadına içimizden saydırmamız.. 

Hepsi hepsi bu yüzden..
Yarınımızın belli olmadığı zor zamanlar..

Öyle zor ki konserve kutusunda kapalı kalmışız gibi,
Öyle zor ki bi kapalı konserve kutusuna girebilsek ve güvende kalabilecekmişiz gibi..

Yanımdaki adam mı patlatıcak kendini yoksa şurda etrafa bakınan kadın mı? Belki de şu çalıntı gibi duran eski araba?

Korkuyorum.
Göçmen olarak hayat sürdürmek zorunda kalmaktan, bi patlamanın tam da orta yerinde kalmaktan, yakınlarımı kaybetmekten..

Sürekli acaba yine kötü ne oldu diye kötü haber beklemekten..

Yoruldum. 
Yarının bilinmezliği.
Ümitsizliği..

Ah bu içimizdeki iyileşemeyen yara..
Çocukken gördüğümüz o manşetlerdeki ölü bebek resimleri..
Büyürken izlediğimiz anne feryatları, sessiz akan baba gözyaşları..
Ve rutin şekilde akan bu kan..

Allahım dursun artık ne olur! 
Temzilensin bu iltihap!
Her yanımız cerehat olmuş ve her yanımız patlamamış irin.
Nasıl dayanılır ki bunca acıya..
Bunca bilinmezliğe, bunca bugün de ölmedim çok şükür'e, bunca korku dolu çocuk gözlerine..
Nasıl?

13 Mart 2016 Pazar

O nokta

Bir keresinde bi kadınla tanıştım. Çok güzel bir o kadar da şeker bu kadını eşinin aldattığını öğrendim. İlginçtir ki konu konuşulduğu anlarda ne yapıyorsa yapsın bilmek istemiyorum gibi bir havaya bürünüyordu. 

Sanki görünmez pamuklar vardı da bu kadın bu pamukları gözler önünde kulağına tıkıyordu. 

Kulaklarını kapatırken gözlerinin ışıltısının kayan yıldızlar gibi söndüğünü farkettim. İnsan böyle bir anda içinden keşke diyor, keşke bu yıldızları gökyüzünde tutabilmenin bir yolu olsaydı şu anda. 

Ama yok. 

Sonradan anladım ki kadın aslında yıldızlar kayana kadar derdini anlatmayı denemiş. Denemiş ama onu kimsecikler duymamış. 

Bir insan sesi duyulmadığında susmayı öğrenirmiş sevgili okur, bu kadın da susmayı öğrenmiş. 

Ama susmak kolay mı?
Hiç değil,
insanın kalbi sert bir çekiçle kırılırken, dili nasıl sussun? 

İşte bunun çözümü de o yana doğru bakmamakmış. Çünkü insan bakmayınca görmezmiş ve görmeyince katlanılırmış. 

Böyle böyle katlanırken uzay boşluğu,  zamanla bazı yıldızlar sönmeye başlarmış. 

Bu kadına da böyle olmuş işte. 
Kadın 
susmuş.


İnsanları o susacakları noktaya getirmeyin derim. O noktaya kolay gelinmiyor. Ve eminim bir kere o noktaya gelinince de artık geri dönüşü olmuyor..

İnsanın kalbi bir kere 'ne yaparsa yapsın' noktasına ulaşırsa, o kişi artık ne yaparsa yapabiliyor 

ve
en kötüsü de sevgi,
üzerinde söndürülmüş derin izmarit izleriyle birlikte  öldüğü yerden dünyaya bakıyor.