13 Mart 2016 Pazar

O nokta

Bir keresinde bi kadınla tanıştım. Çok güzel bir o kadar da şeker bu kadını eşinin aldattığını öğrendim. İlginçtir ki konu konuşulduğu anlarda ne yapıyorsa yapsın bilmek istemiyorum gibi bir havaya bürünüyordu. 

Sanki görünmez pamuklar vardı da bu kadın bu pamukları gözler önünde kulağına tıkıyordu. 

Kulaklarını kapatırken gözlerinin ışıltısının kayan yıldızlar gibi söndüğünü farkettim. İnsan böyle bir anda içinden keşke diyor, keşke bu yıldızları gökyüzünde tutabilmenin bir yolu olsaydı şu anda. 

Ama yok. 

Sonradan anladım ki kadın aslında yıldızlar kayana kadar derdini anlatmayı denemiş. Denemiş ama onu kimsecikler duymamış. 

Bir insan sesi duyulmadığında susmayı öğrenirmiş sevgili okur, bu kadın da susmayı öğrenmiş. 

Ama susmak kolay mı?
Hiç değil,
insanın kalbi sert bir çekiçle kırılırken, dili nasıl sussun? 

İşte bunun çözümü de o yana doğru bakmamakmış. Çünkü insan bakmayınca görmezmiş ve görmeyince katlanılırmış. 

Böyle böyle katlanırken uzay boşluğu,  zamanla bazı yıldızlar sönmeye başlarmış. 

Bu kadına da böyle olmuş işte. 
Kadın 
susmuş.


İnsanları o susacakları noktaya getirmeyin derim. O noktaya kolay gelinmiyor. Ve eminim bir kere o noktaya gelinince de artık geri dönüşü olmuyor..

İnsanın kalbi bir kere 'ne yaparsa yapsın' noktasına ulaşırsa, o kişi artık ne yaparsa yapabiliyor 

ve
en kötüsü de sevgi,
üzerinde söndürülmüş derin izmarit izleriyle birlikte  öldüğü yerden dünyaya bakıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder