28 Temmuz 2014 Pazartesi

Sinek

Bugün buzlu su bardağıma bir minik bebek sinek kondu. Eve yeni gelmiştim böyle inanılmaz yorgundum, kafam böyle kazan gibi. Aklım anneannemde. Bu sinek nerden çıktı!?

Şapşal sinekçik. Islak bardağa konmasıyla uçamaması bir oldu. Tabi hemen peçeteyle düşürdüm kenara. Korkma sinek diye diye peçetenin üstünde yürümesi için zorladım. Yakından bakınca kanatlarından biri yok. 

Uf hayır, sinek ölme.

Bir klasik olarak camı açıp pervaza kondurdum. Çok hafifçik üfledim. Kendi ayak sürtmeleriyle de birlikte minik kanat aramıza döndü.

Sanırım o an dünyanın en mutlu mervesi olarak şükrettim. 

Yani hiç bir zaman öldüremem, hep camın önüne bırakırım ve yaşam şansları kendilerinin olur ama bu henüz çok bebekti.


Bazen ikinci bir fırsat olmuyor. Uçup konduğunuz yerden aynı kanatlarla uçup dönemeyebiliyoruz..

Resim bulanık çıktıysa; neti için ikinci bir pozu veremiyoruz. An kaçıyor, aynı olmuyor.
Söyleyecekken yuttuğumuz o cümleyi bir daha söyleyebilme olanağı bulamayabiliyoruz. Heves kaçıyor, o tadı kalmıyor.
Bazen de sadece ömür bitiyor. İnsanın, maddenin ya da iletişimin ömrü. Öylece bitebiliyor.

Bazen sonrası yok işte.

Sanırım bu yüzden kimseyle küs kalamıyorum. Ölmesine içim dayanmıyor. Ufak bir gönül alma onarıyor her şeyi. Gidip sarılıp öpmediğimde kendime gıcık oluyorum. Kimseye sitem edemiyorum. İçimden gelmiyor. Sitemkar tiplere de kıl oluyorum.

Kimileri için bu durum insanı korunaksız bıraksa da,
Varsın bıraksın.
Hayat fazla korunak için fazla kırılgan.

Öpüyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder