6 Kasım 2015 Cuma

Omuz


Anlatamadıklarımı anlamanı öyle çok isterdim ki sevgili okur,
Ben anlatmadıkça, senin anlıyorum diyen gözlerle bakmanı..
Yazamadıkça daha net okumanı isterdim.
Okuyabilmeni.

Sonra hiç bilmediğim bir yerlerde hiç bilmediğim bir yoldan geçmeyi..
Ki havası zaman zaman çok sıcak olsa da çoğunlukla buz gibiymiş mesela oranın..
Evler çok katsız ve insanları hep güleryüzlüymüş mesela..
Ama belki çocuklar çok esmer ve belki de içleri hep bir hüzün kaplıymış..
Niye böyleymiş bilmiyorum ben, keşke olmasaymış böyle, keşke her gördüğümde içimde koşup sarılıp göğsüme basma isteği duymasaymışım.. 
Ama öyleymiş, 
Ve öyleymiş işte..


Sanki yol boyunca ağaçlar varmış da bu ağaçların irice bir avuç gibi açılan turuncu yeşil yaprakları, sahipsiz kumsallardan toplanmış kumlar gibi dökülüyormuş biz yürürken..
Senin dikkatin dağılıyormuş böyle olunca..

Yerlere dökülüp uçuşanları izlerken, çatırt diye en kuru olanına bastım, bak!

Böyle basınca acaba bir böceğin yuvası var mıydı ve ben onu bozdum mu acaba diye düşündüğümü,
İçimin üzgünlüğünün gözlerime yansıyıp yansımadığını merak ettiğimi,
Bu solan mevsimin her an yeni açmış çiçek tarlasına dönüşebileceğine nasıl da kalpten inandığımı

Ve tüm bunlar olurken aklımdaki kötü düşüncelerin bir bir uçup gittiğini,
Bilmeni çok isterdim.

Tüm bu masalları senin için kendime yazdığımı,
ve insanın kelimelerle seyahat edebildiğini tam da o yaşlarda öğrendiğimi,
ve taa o günlerden bugünlere, bu seyahatlerimde aslında seni de hep yanımda taşıdığımı bugün artık yeni farkettiğimi..

Bilmeni çok isterdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder